Salı, Kasım 29

Cevaplar Kitabı

Böyle bi kitap vardı bi zaman, çok populerdi. Bana kim almıştı hatırlayamadım; ben sonra sanırım onu birine verdim ama onu da hatırlayamıyorum. Rastgele açarsın, herhangi bir soruna herhangi bir cevap alırsın. Doğru ya da yanlış cevap olması önemli değildir; cevapsızlıktan iyidir. Böyle günlerden birinde ben biraz daha kurcaladım, olasılıkları hesapladım, dogru cevap gelme olasılıgıyla yanlış cevap gelme olasılığını düşündüm. Sonuçta elime saf tek bir cevap kaldı. "Herşey kendini yalnız hissetmenden kaynaklanmakta." Diğer insanların yaptıklarına kızman, yanında olmadıklarını düşündüğün içindi. Sen kendine bile kızdın çünkü kendine yakıştıramadıgın davranışların ruhunu yalnız bırakan zihninin ürünleriydi. En ufak şeylere kızdın seninle aynı fikirde olmayan sevgiline kızdın annene babana kızdın çünkü seni bu hususlarda yalnız bırakmışlardı. Birliktelik fikri, amaçların peşinde koşmak ve çabalamaktı yalnızlıktan kurtaran, sakinleştiren şeyler. Dinler bu yüzden vardı; milliyetçilik arkadaşlık ve hatta aşk bile icad edimişti bu yüzden. Yalnız hissetmekti herşeyin sebebi, asabiyet, irtica, savaşlar, terör ve bilimum sapkınlıklar yalnız zihinlerin ürünleriydi. Bunu önlemenin münkün olmayışı ne kadar "garip", insan oğlu dünyaya yalnız gelmişken. Umutlar var bu konuda tabi, felsefecilerin biraz çalışkan olanları sosyologların optimistleriyle birleşerek terapistleri doğurdular. Burada yeni bir cevap çıktı ortaya:
öküz müsün arkadaşım anandan çıktıgın gibi mi ölecen? az geliştir kendini anladık yalnız geldin, sen etrafa destek ol onlar da sana olsun ve hayat biraz M.S. nın hakkını versin artık.

Perşembe, Kasım 24

Canını Seven Kaçsın

Yeni nesil psikolojik açılımlara son derece karşıyım. Güçlüsünüz haydi mücadele edin! Kaçmayın yüzleşin, yüzleştirin! Sevgili Okan Bayülgenin bi sohbetini hatırlarım, çocuğu izole etme öğrensin filan diyorlar; kardeşim neden 10 yaşındaki çocuğu böyle yoralım ki koruyabildigimiz kadar koruyalım mümkün oldugunca hayal dünyasında kalsın nasıl olsa gerçek dünyayla yüzleşecek. Bırakalım biraz iyi bilsin dünyayı. Aynı fikirdeyim. Hiçbir haltla yüzleşmeyin, kimsenin size birşey dayatmasına izin de vermeyin. O yüzleşilenler genelde haksızlıklar kötü çocukluklar filan oluyor. Unutun gitsin. Kaçın hemen oradan uzaklaşın sıfırdan ilişkiler kurun hobiler edinin kafayı sıfırlayın. Kanımca bu depresyon fikri stuck in! diye tabir ettgimiz "yüzleşmem lazım doktorlar böyle diyor" durumu yüzünden oluşuyor. Bence psikiyatrı sektörü para kazanmak için bu cümleyi motto yaptı verdi topluma. Şehir değiştirin iş değiştirin korkmayın. Cesaretle sevgi birleştiginde çok yüce birşey oluyor ışık saçıyor hatta he-man filan olunabilir az yukarı zıplanırsa.
"Hayatta hiçbirşey çözümsüz değil yavrucuğum yeter ki sen çözmek iste!" Hadi lan ordan, ne gerek var zaman geçiyor çözme bırak Öss de değiliz kaç ordan hemen, gerek yok. Kimse hakkında kötü düşünme, tek gayen dünyayı güzelleştirek olsun onun için çalış affetmek sevmek için çalış bir de, suçlama, o bile çözme isteği -o bile yüzleşmek zorundayım kompleksi, sevdiğin insanları ,bir kaç parça eşyanı al ve hemen uzaklaş, kaçarken de ipodu tak kulagına caravan palace çalsın enerji verir. Dramatik olma amanın, o yavaşlatır. - Her an patlayabilir!
Kara mizah çok hoşuma gidiyor.

Çarşamba, Kasım 23

Hart!

Bir şarkı var çok seviyorum. I can feel your heart beat, hart! hart! beat.. Şarkı her çaldığında ısırık efekti veriyoruz Cenk le, Hart kısmında abuk subuk havaya ısırık atan tipler gözleyebilirsiniz her hangi bi yerde bize ve şarkıya aynı anda denk gelirseniz.
Geçenlerde okudum bu ısırığın anatomisini. Öpüşürken neden ısırırız ya da sevgililer durduk yere neden birbirini ısırır, manyak mıdırlar?
İnsan eski çağlarda tek silahı olarak dişlerini biliyordu. Günümüzde kültür, bilirlik, kişisel gelişimin sonuçları ve daha bir çok içsel faktör sayesinde -ve tabii dışsal bknz. mahalle baskısı,Hamza Abi bizim Ahmet kuduz olmuş galiba-artık kimse kimseye kızdıgında dişlerini göstermiyor. Yine de tüm bu gelişmeler sırasında yanımızda olan çomar dostlarımız bu doğal eylemlerinden vazgeçmediler, e oldurmayan Allah oldurmuyor. Neyse, gel zaman git zaman bu ısırıklardan vazgectik fakat aşktan sevgiden seksten vazgecmedik. Bu yüzden de kendimizi genetik şifremizin derinliklerinde buldugumuz öpüşmeyi abartma ya da aşktan kudurma anlarında birbirmizi afiyetle ısırmaktayız.
İlginç olan şeyse, ısırma eyleminin yemek yemekle de baglantılı olması. Bu durumda şöyle bir sav ortaya atılmış, yaratıcı ve düşünceye önem veren insnaların pek de yemekle arası yoktur. Çiğneme eylemine meraklı değilllerdir pek ve pek de yabani sayılmazlar. Aslında doğru bir tespit. Kendinizi bir projeye odakladıgınız anda iştah kesilir, boş vakit ve gnlük monoton düşünceler içinde aklınızda sürekli yemek vardır.
Burdan ortaya şu handikap çıkıyor, peki bu yaratıcı sanatçı bilimci arkadaşlar sevişmekten de mi vazgecmiştir??   Bahsettiğimiz ciddiyette olanlar sanırım vazgecmese de anlamlandırma çabasında kaybolmuşlardır, yazık ki bu insanların nesli zor üreyecek.

Cumartesi, Kasım 19

Unknown Writer

Bu -tır. la, -dır. la biten cümeleleri kim yazmış kim sölemiş genelde bilinmez. Bazen ben kendim uydurup öyle bi bitiş koyuyorum ki benim fikrim değil de Sokrates in filan fikri olduğunu düşünün de saygıdeğer bulun. E bu işler böyle, şimdi bana kim saygı duyuyor ki, kolpa mühendis işsiz kendi halinde bir insanım. Bitirme tezimi bile adam gibi dinleyen olmadı. Bence yapılmamış birşey yaptım, sorunlara çözüm getirdim hatta onları açıklamaktan ziyade, hep yapmak istediğim şeyi yaptım. Ama tabi pasajdan alınan malla vakko dan alınan mal arasındaki etiket farkı gibidir bu işler. "......-tır/-dır." koyarım sonuna hayatınızın cümlesi olur. Bunu söleyen adam var ya, kekemeymiş, sonra da dilsiz kalmış! Şu bloğun arka fonunu filan değiştirmek lazım biliyorum. Pazarlaması çok zayıf. Bir site ismi aldım, bknz.domain. cityrat.net , yazılarımı oraya taşımayı düşünüyorum Ocak'tan sonra. O yüzden burayla uğraşmaya pek değmez. Mühim olan anlaşmamız. Tabi anlamak isteyen varsa. Neyse, en berbatı anlamak istemeyen birine kendinizi ispat ve anlatmak zorunda kalma aşaması. Şu garip toplum kendi halinde olsa sadece güzel şeyleri yardımlaşma anlarını ve destek olmayı paylaşsak sosyal hayat bundan ibaret olsa ve hiç tartışmasak. Bu anlaşma anlaşılma ve ispat çabası artık son bulsa, dır ı dır ı bıraksak da normal insanların fikirleri de saygı görse müdahale iznini de karmadan edinmese kimse ve kimse kendini olmak istemedigi gibi biriyken yakalamasa herkes doğal akılcı davransa, ben de sinir krizi filan geçirip 3-5 kişiyi ezmesem bisikletim sağlam kalsa, ağız burun dağıtma isteğim içimde patlamasa, gidip balkondaki çiçeklerimi sulasam huzur bulsam... Güzel hayaller, belki başka bi dünya için.

Perşembe, Kasım 10

Küçük Ölüm

Pazar, bayram sabahı, sabahın körü, garajda yöneticinin arabasını biçtim. Benim arabam yine sadece çizildi, onun arabası içine göçtü. God bless TAZ. Çıktım özür diledim, iyi karşılandım, mahçup oldum filan. Gün oldu bugün, iş günü hemen koyuldum yazı işlerine doldurdum formları fotokopileri çektirdim. Gittim, öğrendim ki otoparklar benzinciler sigortaya dahil değilmiş. Yaptık bir çakallık yolda olmuş gibi çizelim dedik. Sigortacılarla görüştük. Gariptir filan ama iyi biri sayılır kendisi. Onun masasına oturduk yaşlı işi cetvelle filan çizdi krokiyi güldüm ben, araya sıkıştırdım hemen apartmanı yıkalım toplantıyı siz düzenleyin ben gelip herkesi ikna ederim dedim, konuştuk hesaplar yaptık, derken ben tekrar fotokopiciye gttim geldim kahve yapmalıyım illa gel otur, yok dedim yeni içtim istemiyorum, sonra baktım ısrar var, vişne likörüyle nescafeyi indirdim mideye. Derken laf lafı açtı adamı kitledim gibi oldu soruyorum da soruyorum. Kardeşi Canada da yaşıyor biliyorum. Hayat nasıl ne iş yapıyor nasıl tutundu , Türkler orada nasıl karşılanıyor... Bir de baktım 40 dk olmuş nerden mi anladım? Toyotayı ben bi daha bir arayayım orada bir arkadaşım vardı deyince haa dedim ben bi saate bakayım. Aman tanrım, adamı kitledim! Derken teşekkür ettim ve ekdim, sizi de kitledim biraz ama kusura bakmayın.. Şimdi içime dert oldu bu küçük şeyler içime hep dert, çoğu insanın umursadıgını ben umursamıyorum bence büyük şeyler esas bunlar! Önemli değil arabasına çarpmam, onu şimdi muhabbetimle kitlemem bana daha büyük dert! arabayı pert de etsem önemli değildi. Biri bu kafamı kessin artık yoksa küçük şeylerden ölüp gideceğim. Gülüyorum da yani ama normal olmaya adaptasyon sağlamaya da çalışmıyor değilim. Tanrı bazı şeyleri bugünler için yaratmış diyorum bazen, insan oğlu da mahçubiyetinden müzik yapıp vermiş ona.
Gerçekten ne hastalıktan ne kazadan, ölümüm Bob Marley hesabı bir ufak nasırdan.

Cuma, Kasım 4

Mayalanmalar..

2012 dünyanın sonu olacak diye bir dedikodu çıktı bildiğimiz üzere. Maya takvimi sonrasını göstermiyormuş. Adamlar bu durumda ya boşverin ya yapmayalım o kadarını onlar yapsın dedi, ya da bu insanlık zaten bu kafayla fazla yürümez dedi. Tabi büyük bir felaket olacak ve 2013 ü göremeyeceğiz de denmiş olabilir, ki böyle olsaydı hiçbir arkeolog bunu bize sölemezdi, belki kendi bile tableti kaldırır atardı filan.. Peki 2012de elimizde ne var ki dünyanın bitmesinden ya da kalmasından yana endişeliyiz? Tecavüzcüler, siyasetçiler, bankerler ve moron milyonlar arasında sıkışıp kalmışız zaten. 2012 dünyanın sonu olsa kaç yazar... Var mı "dünyayı kurtaracak bir adam"?  Obama mı, Tayyip mi insafa gelmiş para babaları mı? Kendi bütçesinden arttırıp ufak tefek yardımlarla vicdan rahatlatan bizler mi? Yıllarca marsta kalmış ve dünyaya şimdi gelmiş olun, noluyo lan burda???!! demek işten bile değil. Yüzsüz bi mayalanma var, içselleştirme, normalleştirme, biz işimize bakalım dışarsı çok tehlikeli kendimize dikkat edelim, bireyselleştirmesi var. Kimse dünyayı daha iyi bir yer yapmak istemedi sanki boktanlaştırmak istedi özellikle gibi bir hal var. Bir kere bu kadar kötülük nsı sizin içinizden gelebiliyor arkadaşım? Nasıl isteyebiliyorsuz? Ben yağmurda sümüklü böcekleri kaldırımlardan toplarken siz nasıl böyle olabiliyorsunuz? O sahne yine aklımda,
"Peki siz nasıl dayanıyorsunuz?"